Burada paylaşılan bilgiler, sadece bilgilendirme amaçlıdır ve belirtilen son güncelleme tarihinde (06 Aralık 2022) düzenlenmiştir. Aşağıdaki bilgiler ışığında kendinizde bir hastalık durumu olduğunu düşünüyorsanız lütfen doktorunuz ile iletişime geçiniz.
Epidemiyoloji
Mesane kanseri erkeklerde en sık tanı konulan 7. kanser iken, her iki cinsiyete bakıldığında 10. sıraya gelmektedir. Dünya çapında yaşa standardize edilmiş insidans oranı (100.000 kişi/yıl başına) erkekler için 9.5 ve kadınlar için 2.4’dür. Avrupa Birliği’nde yaşa standardize edilmiş insidans oranı erkekler için 20 ve kadınlar için 4.6’dır. Avrupa’da yaşa standardize edilmiş en yüksek insidans oranı Belçika’da (erkeklerde 31 ve kadınlarda 6.2) ve en düşük Finlandiya’da (erkeklerde 18.1 ve kadınlarda 4.3) bildirilmiştir.
Dünya çapında, 2012 yılında mesane kanserinin yaşa standardize edilmiş ölüm oranı (100.000 kişi/yıl başına) erkekler için 3,3’e kadınlar için 0,86 idi. Mesane kanseri insidansı ve ölüm oranları; risk faktörlerindeki farklılıklar, tanı ve teşhis yaklaşımları ve tedavilerin ulaşılabilirliği ve uygulanabilirliği gibi nedenlerle ülkeler arasında değişmektedir. Bununla birlikte, varyasyonlar kısmen çalışmalarda kullanılan farklı metodolojilerden ve veri toplama kalitesinden de kaynaklanmaktadır.
Mesane kanserli hastaların yaklaşık %75’i, mukoza (evre Ta, karsinoma in situ [CIS]) veya submukoza (evre T1) ile sınırlı hastalık ile başvurur. Daha genç hastalarda (<40 yaş) bu oran daha da yüksektir. TaT1 ve CIS’li hastalar, birçok vakada uzun süreli sağkalım nedeniyle yüksek bir prevalansa ve T2-4 tümörlere kıyasla kansere özgü mortalite riski daha düşüktür.
Etiyoloji
Tütün içiciliği
Tütün kullanımı, erkek vakaların %50-65’ine ve kadın vakaların %20-30’una neden olan, mesane kanseri için en iyi bilinen risk faktörüdür. Çalışmalarda tütüne maruz kalma ile kanser arasında nedensel bir ilişki kurulmuştur.
Mesane kanseri insidansı, sigara içme süresi ve günde içilen sigara sayısı ile doğrudan ilişkilidir. 1961 ve 2003 yılları arasında sigara içimi ve kanser üzerine yayınlanmış 216 gözlemsel çalışmayı inceleyen bir meta-analiz ve mesane kanseri için birleştirilmiş risk tahminleri, hem şu anda hem de eski sigara içenler için anlamlı bir ilişki olduğunu göstermiştir. Daha genç yaşta sigara içmeye başlamak, mesane kanserinden ölüm riskini artırmıştır. Sigarayı bırakanlarda mesane kanseri riskinde ani bir düşüş gözlenmiştir. Sigarayı bıraktıktan sonraki bir ila dört yıl içinde azalma yaklaşık %40 ve sigarayı bıraktıktan 25 yıl sonra %60 olarak hesaplanmıştır. İnsanları sigarayı bırakmaya teşvik etmek, erkeklerde ve kadınlarda mesane kanseri insidansının eşit olarak azalmasıyla sonuçlanacaktır.
Kimyasallara mesleki maruz kalma
Mesleki maruziyet, mesane kanseri için en önemli ikinci risk faktörüdür. Mesleki maruziyet ile ilgili vakalar, birkaç seride tüm mesane kanseri vakalarının %20-25’ini oluşturuyordu ve boya hammaddesi (saç boyaları hariç), kauçuk, tekstil, boya ve deri sanayisinde çalışanlarda ortaya çıkması muhtemeldir. Mesleki kanserojen aromatik aminlere maruz kalma nedeniyle mesane kanseri riski, on yıl veya daha fazla maruz kalmanın ardından önemli ölçüde artar. Nüfusa dayalı çalışmalar, erkeklerde mesane kanseri için mesleki maruziyet oranının %7.1 olduğunu saptamış, kadınlarda ise böyle bir risk fark edilememiştir.
Radyoterapi
Jinekolojik maligniteler için eksternal ışın radyoterapisinden sonra, sekonder mesane malignite oranlarında artış bildirilmiştir. Popülasyona dayalı bir kohort çalışmasında prostat kanseri nedeniyle radikal prostatektomi, eksternal ışın radyoterapisi, brakiterapi ve eksternal ışın radyoterapisi ve brakiterapi kombinasyonu sonrası gelişen mesane kanseri için standartlaştırılmış insidans oranları sırasıyla 0.99, 1.42, 1.10 ve 1.39 idi.
Son zamanlarda, yoğunluk modülasyonlu radyoterapi gibi modern modalitelerle prostat kanseri için radyoterapi alan hastaların uygulama alanı içi mesane ve rektal sekonder malignite oranlarının daha düşük olabileceği öne sürülmüştür. Bununla birlikte, daha uzun takip verileri henüz mevcut olmadığından ve mesane kanserinin gelişmesi için uzun bir süre gerektiğinden, radyasyon tedavisi gören ve uzun yaşam beklentisi olan hastalarda mesane kanseri gelişme riski daha yüksektir.
Diyet faktörleri
Birkaç diyet faktörü mesane kanseri ile ilişkilendirilmiştir; ancak halen tartışmalıdır. Avrupa Kanser ve Beslenme Prospektif Araştırma çalışması, diyet, yaşam tarzı, çevresel faktörler ve kanser arasındaki ilişkiyi incelemek için tasarlanmış, devam etmekte olan çok merkezli bir kohort çalışmasıdır. Mesane kanseri ile sıvı alımı, kırmızı et, sebze ve meyve tüketimi arasında hiçbir bağlantı bulamadılar ve ancak son zamanlarda diyetle flavonoid ve lignan alımı ile agresif mesane kanseri riski arasında ters bir ilişki tarif edildi.
Metabolik bozukluklar
Norveç, İsveç ve Avusturya’dan altı kohortun bir araya getirildiği geniş bir prospektif çalışmada (Metabolik sendrom ve Kanser projesi, Me-Can 2.0), metabolik anormallikler, özellikle yüksek kan basıncı ve trigliseritler, erkeklerde artmış mesane kanseri riskleri ile ilişkilendirilirken, yüksek vücut kitle indeksi, azalmış mesane kanseri riski ile ilişkili bulunmuştur. Vücut kitle indeksi, kan basıncı ve mesane kanseri riski arasındaki ilişkiler, erkekler ve kadınlar arasında önemli ölçüde farklılık gösterdi.
Diabetes mellitus ile mesane kanseri riski arasındaki ilişki, tutarsız sonuçlar veren çok sayıda meta-analizde değerlendirilmiştir. Spesifik alt popülasyonları analiz ederken diabetes mellitus, özellikle erkeklerde mesane kanseri veya kansere özgü ölüm riski ile ilişkilendirilmiştir. Tiyazolidindionlar (pioglitazon ve rosiglitazon), tip 2 diabetes mellitus tedavisinde kullanılan oral hipoglisemik ilaçlardır. Kullanımları ve mesane kanseri ile ilişkisi hala tartışma konusudur. Gözlemsel çalışmaların yakın tarihli bir meta-analizinde, özet sonuçlar, pioglitazon kullanımının, daha yüksek doz ve daha uzun tedavi süresi ile bağlantılı gibi görünen artmış bir mesane kanseri riski ile anlamlı şekilde ilişkili olduğunu göstermiştir. ABD Gıda ve İlaç İdaresi (FDA), sağlık uzmanlarının aktif mesane kanserli hastalarda pioglitazon reçete etmemesini tavsiye etmektedir. Avrupa’daki birçok ülke bu ajanı piyasadan kaldırmış veya reçete uyarıları eklemiştir. Ayrıca, pioglitazon ile glisemik kontrolün yararları ile kanserin tekrarlaması için bilinmeyen riskler göz önünde bulundurulmalıdır.
Mesane schistosomiasis ve kronik idrar yolu enfeksiyonu
Mesane schistosomiasis (bilharzia), Afrika, Asya, Güney Amerika ve Karayipler’de yaklaşık 600 milyon insanın enfeksiyona maruz kalmasıyla, sıtmadan sonra en yaygın ikinci paraziter enfeksiyondur. Şistozomiyaz ile skuamöz hücreli karsinoma ilerleyebilen mesanenin ürotelyal karsinomu arasında yüksek bir ilişki vardır, ancak hastalığın Mısır’da olduğu gibi daha iyi kontrolü mesanenin skuamöz hücreli karsinoma insidansını endemik bölgelerde azaltır.
Benzer şekilde, invaziv skuamöz hücreli karsinoma, schistosomiasis’ten başka kronik idrar yolu enfeksiyonu varlığıyla da ilişkilendirilmiştir. Bazı serilerde tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları olan hastalarda mesane kanseri riskinin iki kat arttığını bildiren birkaç vaka-kontrol çalışmasında mesane kanseri ile idrar yolu enfeksiyonu arasında doğrudan bir ilişki gözlenmiştir. Bununla birlikte, yakın tarihli bir meta-analiz, en yeni ve en kaliteli çalışmalardan elde edilen verileri bir araya toplarken, sonuç çıkarmak için daha yüksek kaliteli verilere duyulan ihtiyacı vurgulayan istatistiksel bir ilişki bulamamıştır.
Benzer şekilde, üriner taş ve ürotelyumun kronik tahrişi veya enflamasyonu, mesane kanseri için olası risk faktörleri olarak tanımlanmıştır. Vaka kontrol ve kohort çalışmalarının bir meta-analizi, üriner taş öyküsü ile mesane kanseri arasında pozitif bir ilişki olduğunu düşündürmektedir.
Cinsiyet
Erkeklerin kadınlara göre mesane kanseri geliştirme olasılığı daha yüksek olsa da, kadınlar daha ileri hastalık gösterir ve hayatta kalma oranları daha kötüdür. Yaklaşık 28.000 hastayı içeren bir meta-analiz, radikal sistektomi sonrasında kadın cinsiyetin erkek cinsiyete kıyasla daha kötü bir sağkalım sonucu ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Bu bulgu, 27.773 Avusturyalı hastayı temel alan ülke çapında tanımlayıcı bir analizde elde edilmiştir. Analizlerinin ardından yazarlar, kansere özgü sağkalımın her iki cinsiyette de pT1-tümörler için aynı olduğunu, kadınların her iki yaş grubunda (<70 yaş ve >70 yaş) daha yüksek tümör evreleri ile daha kötü bir kansere özgü sağkalıma sahip olduğunu bulmuşlardır. 1994 ve 2008 yılları arasında sistektomi veya radyoterapi ile tedavi edilen tüm mesane kanserli hastaları analiz eden Ontario Kanser Kayıtlarının popülasyona dayalı bir çalışmasında, radikal tedaviyi takiben erkekler ve kadınlar arasında genel sağkalım, mortalite ve sonuçlar arasında hiçbir fark bulunmadı. Mesane kanserli hastalar için hayatta kalmadaki cinsiyete özgü fark, Norveç popülasyonunda da analiz edildi. Sağkalım, tanıdan sonraki ilk 2 yıl içinde kadın hastalar için daha düşüktü. Bu tutarsızlık kısmen, kadın hastalarda ilk tanıda daha şiddetli bir T-evresine bağlanmıştır.
Market Scan veri tabanından derlenen popülasyona dayalı bir çalışma, kadınlarda ayırıcı tanı mesane kanserinden daha yaygın olan hastalıkları içerdiğinden, kadın popülasyonunda daha kötü hayatta kalmanın olası bir nedeninin, kadınların teşhiste erkeklerden daha uzun gecikmeler yaşaması olabileceğini düşündürmektedir. Ayrıca, mesane kanserinin cinsiyet prevalansındaki farklılıklar, tütün ve kimyasal maruziyet dışındaki diğer faktörlere bağlı olabilir. Büyük bir prospektif kohort çalışmasında, menopoz sonrası durum, sigara içme durumu için düzeltme yapıldıktan sonra bile, mesane kanseri riskinde bir artışla ilişkilendirilmiştir. Bu bulgu, erkekler ve kadınlar arasındaki östrojen ve androjen seviyelerindeki farklılıkların, mesane kanserinin cinsiyet prevalansındaki bazı farklılıklardan sorumlu olabileceğini düşündürmektedir. Ayrıca, hormonların mesane kanseri üzerindeki etkisini değerlendiren yeni bir popülasyon çalışması, daha genç menopoz yaşının (<45 yaş) artmış mesane kanseri riski ile ilişkili olduğunu düşündürmektedir.
Genetik faktörler
Genetik yatkınlık faktörlerinin ve aile ilişkisinin mesane kanseri insidansını etkileyebileceğine dair artan kanıtlar vardır. Üretelyal kanser hastalarının akrabaları ve eşlerinde kanser riski üzerine yakın zamanda yapılan toplum temelli bir çalışma, birinci ve ikinci derece akrabalarda riskin arttığını gösterdi ve sigarayla ilişkili davranıştan bağımsız olarak genetik veya çevresel kökenler ileri sürdü. Paylaşılan çevresel maruziyet, potansiyel olarak kafa karıştırıcı bir faktör olarak kabul edildi. Son çalışmalar, mesane kanseri riski ile ilişkili olan bağımsız lokuslarla genetik duyarlılığı saptamıştır.
Mesane kanserinin genom çapında ilişkilendirme çalışmaları (GWAS), mesane kanseri riski ile ilişkili birkaç duyarlılık lokusu tanımlamıştır.